BİGTAY Tahtalı köy rotası…..

22.12.2025 11:01
/haberresim\a2bbb939-681a-46ad-b11e-bdd00e3c224b_22.12.2025.jpg

BİGTAY TAHTALI KÖY ROTASI….. 21 Aralık yılın en uzun gecesi. Eski Türklerde Nardugan bayramı. Nardugan Noel Babanın atası sayılıyor. Bu kış gün dönümünde nar kırmanın bolluk ve bereket getireceğine inanılıyor. Tüm ailenin bir arada olduğu bu günde dilekler tutularak nar kırma geleneği gerçekleştiriliyor. 21 Aralık'tan sonra kuzey yarım kürede geceler kısalmaya, gündüzler de yavaş yavaş uzamaya başlıyor. Dünya Kooperatifçilik Günü aynı zamanda. Grubumuzun üyesi BİKAD Kadınlar Kooperatif Başkan Yardımcısı Şaziye hanımın nezdinde kutluyoruz. 21 Aralık gecesi Jüpiter ve Satürn birbirlerine sıra dışı bir biçimde yakınlaşacaklar Bu güzel gün aynı zamanda Kanlı Noel olarak da anılır. Zira 20 Aralık 1963'ü 21 Aralık'a bağlayan gece Kıbrıs adasında Kıbrıs Rumlarının Kıbrıs Türklerine karşı başlattığı çatışmalardır. Türklerin adadan silinmesi hedeflenen çatışmada toplam 364 Kıbrıs Türk'ü ile 174 Kıbrıs Rum'u ölmüştür. Ölen Türklerin ruhu şad olsun. 1 Recep 1447 yani üç aylar başlangıcı bugün aynı zamanda. İslam alemine hayırlı olsun. Dini, Kültürel, iklimsel açıdan önemli günlerden biri olan 21 Aralık Pazar günü farklı mesleklerden farklı yaşlardan farklı yeteneklerden aynı amaçla bir araya gelmiş insanların oluşturduğu BİGTAY rotasını Tahtalı Köye çevirdi bu kez. Tahtalı Gönen'in Köyü olsa da ormanlarının bir kısmı Biga Orman İşletme Müdürlüğü sorumluluğunda. Mecazi anlamda sonsuzluğun rotasıdır tahtalı köy. İlk duyulduğunda ölüm aklına gelir insanın. Ama biz ölümsüzlük olarak tabir edelim Tahtalı Köyü. Her Pazar olduğu gibi belediye minibüs durağında buluştuk arkadaşlarla. Kimler geldi kimler gelmedi yoklamasından sonra iki yeni arkadaşımızın üniversite öğrencisi olduğunu öğrendik. Biga'ya yeni gelmişler. Biri Ağaköy apartlarda diğeri kız yurdunda kalıyor. Etkinliğe katılmak için karar veriyorlar ama Ağaköy'den erken saatte Biga'ya ulaşım sorunu ortaya çıkıyor. Sabahın köründe Ağaköy'den özel aracın yoksa gelmek problem Biga'ya. Öğrenciler kararlı. İlla ki gelecekler ve katılacaklar Biga'ya. Birde taksiye biniyorlar ama 500 TL veriyorlar. Bizim için de kıymetli gençlerimizin doğaya ormanlara ilgisi. Gençler sahip çıkacaklar geleceğin teminatı ormanlarımıza. Aramızda konuşuyoruz. Ağaköy artık koca bir üniversite yerleşkesi olan köy. Köy olmaktan kurtulmalı. Ya tek başına belediye olmalı. Ya da Biga'ya bağlanmalı. Ya da öğrencilerin her saat Biga'ya ulaşmalarını sağlayacak ulaşım aracı sağlanmalı. Aracımıza biniyoruz. Bandırma yolunu takip ederek Bahçeli'ye ulaşıyoruz. Sabah çaylarımızı yudumlayarak kahvaltımızı yapıyoruz. Tekrar aracımıza binerek ara yoldan Hacıköy'e oradan Taşoluk Barajı istikametine yöneliyoruz. Yolindi yönüne dönüyor ve barajın sol tarafından ilerliyoruz. Barajın yan derelerle birleşen kollarda su yok. Gövde tarafında kalmış sadece su. Yolindi yolundan Tahtalı Köye sapan yolun ağzında aracımızdan iniyoruz. Hava yeni yeni açılıyor ama güneş yok tabi. Halk arasında Aktaş deresi diyorlar tahtalıya doğru giden dereye. Eski tarihli memleket haritalarında Cinbilli dere denmiş dereye. Eski orman haritalarında ise Ayıktaş Dere diye adlandırılmış. Sol tarafta da Çerkez dere var. İki dere birleşerek Taşoluk Barajına akıyor. Burada yolindiye giden asfalt yolun altında bir de toprak yol var. Dere içinde kroge boru kullanmışlar. Üzerine doldurulan ağırlığa dayanamamış ek yerinden kırılmış kocaman bir delik oluşmuş yolun kenarında. Epeyce derin olan delik her an içine birinin düşebileceği büyüklükte. Biz sağdan devam eden Cinbilli dereden yürüyüşe başlıyoruz. Doğa muhteşem. Sonbaharın olağan dışı havasından yukarıda dökülemeyen sararmış yapraklarla ağaçlar, ayaklarımızın altında dökülen sararmış yapraklardan yumuşak zemin. Yüzler gülüyor. İnsanlar mutlu. Doğa, tüm canlılar için en büyük ilham ve yaşam kaynağı. Japonlar doğanın bu gücünü anlatmak için Shinrin-yoku terimini kullanıyorlar. Shinrin-yoku terimi bizim dilimizde "orman banyosu" olarak geçiyor. Orman banyosu yapmak üzere dalıyoruz meşe ağaçlarının arasındaki patikalara. Yapraklarının çoğunu dökmüş meşe ağaçlarının altında her mevsim yeşil akçakemeler, kocayemişler ladenler… Civarda yeşil çimenler. Ormanın derinliklerine uzandıkça zeminde kalın bir yaprak tabakası kaplamış. Ağaçların tepesine bakmadan yerdeki yapraklardan hangi ağaç ve çalıların bulunduğunu görmek mümkün. Patikalardan ilerledikçe bazı ağaçların gövdelerinde kırmızı beyaz işaretler görüyoruz. İki hafta önce yürüdüğümüz Gönen Artemea yolunda vardı bu işaretler. Artemea Dağcılık ve Doğa Sporları derneğinin işaretlediği yollardan biri. Yola girdikten sonra çıkana kadar işaretli olduğundan yolu şaşırmak zor. İşaretleri yapanlara sonsuz teşekkürler. Biz de yıllardır yürümemize rağmen Orman genel Müdürlü tarafından tescillenen traking yolu da dahil hiç biri işaretli değil. İşaretlense dışarıdan gelebilecek yürüyüş grupları rehber almadan rahatlıkla yürüyebilecekleri kanaatine varıyoruz. Aktaş deresinin paralelinde devam eden patikayı işaretleri takip ederek yürüyoruz. Dere içinde değişik ağaç türlerini görüyoruz. Fındık omacaları, kızılağaçlar, çınarlar, meşeler… dere içinde ışığı bulabilmek için gökyüzüne uzatmışlar başlarını adeta. Çayır çimen otlarının yerini ladenler alıyor zaman zaman. Biraz boylu olan ladenlar ayaklarımıza sarılıyor bizi bırakmak istemiyor. Ormanın derinliklerine ilerledikçe toprak kötüleşiyor. Ağaçların boyu küçülüyor, seyreliyor. Çalıların yoğunluğu artıyor. Özellikle ağaç fundası yoğun. Toprağın derinleştiği yetişme ortamının iyileştiği yerlerde ağaçların çeşitliliği artıyor. Çalılar azalıyor. Ağaçların ve çalıların gövdesinde yeşil yosunlar gri algler ağaçlara farklı bir hava veriyor. Yol muhteşem. Az da olsa tırmanış var. Zaman zaman mola vererek dinleniyoruz. Yüzler gülüyor. Geçtiğimiz her anı yürüyüşü yavaşlatmadan ölümsüzleştiriyoruz. Kış ayında olmamıza rağmen hava kuru. Otlar kuru çalılar kuru. Geçen hafta yol üzerindeki ot ve çalılardan sırılsıklam olmuştuk üzerimize yağmur yağmasa bile. Bir haftadan beri yağış almayan yöremizde hava kuru sular kesik ağaçlar dallar kuru maalesef. İşaretleri takip ederek, çizdiğimiz rotaya telefonumdan bakarak ilerlerken yol çatallaştı. Artema işeretleri de yok. Çizdiğimiz rotayı takıp ediyoruz. Dereye iniyoruz. Dere içi muhteşem. Yerler biraz ıslak. Mola veriyoruz. Dere boyunca ilerleyip Tahtalıköye ulaşmak amacımız. Önden giden arkadaşlarımızla yolun bir kaya tarafından kapatıldığını görüyoruz. Kayanın üzerinden cılız bir su akıyor. Yanlardan geçmek için yer arıyoruz. Kaya kaygan ve yüksek. Biz çıksak bile bazı arkadaşlarımızın geçemeyeceğini düşünerek geri dönüyoruz. Geldiğimiz yoldan çatallaşan yere geliyoruz. Yukarı giden yolun biraz ilerisinde işeretleri görüyoruz. Zaten dar olan etraftan sarkan ağaç ve çalıların dalları ile iyice daralan yoldan ilerliyoruz. Çalıları geçince dereye doğru dik bir yamaçta altın sarısı yaprakları ile kayın ağaçları bizi bizden alıyor. Kayın havasını ciğerlerimize doldurrarak yolumuza devam ediyoruz. Aciliyet kültürü, yetişmeyen işler, kısıtlı zaman, hızlı tempo, küresel krizler ve daha nice olumsuz sebeplerden dolayı etkisinde kaldığımız yoğun stresin yerini sakinlik, rahatlık alıyor bizde. Doğa bir nevi stresin panzehrini sağlıyor bizlere. Dere içinde gökyüzüne ulaşmak isteyen çınar ve kızılağaçları, genç meşe ormanlarına teker teker veya gruplar halinde karışan kayınları geride bırakarak Tahtalı Köyüne ulaşıyoruz. Çıkışımız Hodul yolu olduğundan Tahtalı bir km kadar geride kalıyor. Köye doğru yürüyoruz. Taştan yapılmış suyu kurumuş bir çeşme karşılıyor bizi. Yol kenarında kocaman bir cami. Sırasıyla yeni ve eski yapılar. Tek ve küçük pencereli soba borusunun duvardan çıkan, duvarda çanak anten olan bir küçücük ev. Yeni yapılmış betonarme birkaç ev. Gönen tarafından gelen yol girişinde TAHTALI tabelası. Biz bekliyorduk ki "Tahtalı Köyü" yazısı. Ortalıkta kimsecikler yok. Kocaman iki adet meşe ağacı. Hep birlikte tabelanın altında fotoğraf çektiriyoruz. Eski evlerin birçoğu dışı eskimiş tahta kaplı. Köyün içinde yeni dikilmiş bir yön tabelası Balıkesir Büyük Şehir Belediyesinin emaresi. Büyük şehir olunca mahalle olan köye yapılan en büyük hizmet gibi görünüyor tabela. Yoksa köyü köylükten çıkarıp mahalle yapacak pek bişey gözükmüyor. Biga'nın sınır komşusu Gönen İlçesinin Tahtalı Mahallesi. Hatta eskiden Yolindi köyüne bağlı olduğnu yazar tarihçiler. "Rivayete göre Tahtalı Köyde eskiden Rumlar yaşıyormuş. Sofular köyünden gelen Halil Ağa isimli bir yörük, köyde kalan tek Rum olan Yani isimli şahıstan toprakları satın almış ve hayvanlarıyla beraber gelerek çadırını aynı bölgeye kurmuş. Çakıroba'dan Ali isimli bir şahıs, yörük kızıyla evlenerek köye yerleşmiş. Civar köylerden gelen göçlerle köyün nüfusu daha da artmıştır. Halil Ağa evini tahtadan yaptığı için Tahtalı adını aldığı veya Rumların da aynı ismi kullanmış olabileceği rivayet edilmektedir. Çakıroba köyünün bir mahallesi konumunda iken salma ve imece sorunu sebebiyle Biga'nın Yolindi köyüne bağlanmış, 1926 tarihinde ise tekrar müstakil bir köy olarak Gönen'e bağlanmıştır. Tahtalı Köyünün 2007 yılı nüfus sayımına göre 52 nüfusu mevcut iken bu sayı 2020 yılında 22'ye düşmüştür" diyor Tacettin AKKUŞ, Gönen ve Köyleri Tarihçesi'nde. Balıkesir'in büyükşehir olmasından dolayı Tahtalı Köyü Tahtalı mahallesi olmuş. Bir de tahtalı kuşu vardır yöre ekolojisine değer katan. Güvercine benzer bir kuş. Meşe palamutu ve yörede bulunan böceklerle beslenir. Bugün geremesek de burada tahtalı kuşlarının yaşadığını düşünüyorum. Köyde kimsecikler yok. Biraz önce gördüğümüz küçük pencereli duvardan yola doğru uzanan çanak antenli evin yanına geliyoruz. Sesleniyorum. Bir kadın çıkıyor. Selam veriyoruz. Kaç kişinin yaşadığını soruyoruz Tahtalı Mahallesinde. 8-10 kişinin ancak kaldığını söylüyor kadın. Yolumuza devam ediyoruz. Köy içindeki çeşmelerde bile su yok. Etrafta tahta ile kaplanmış ev sayısı fazla. Acaba bundan dolayı mı tahtalı dendi diyoruz kendi kendmize. Hodul tarafına giden yoldan yürümeye devam ediyoruz. Köy çıkışında yol kenarlarındaki kalın meşe ağaçları ayrı bir hava vermiş Tahtalıköye. Köyden biraz uzaklaşınca upzun yalaklı beyaz bir çeşme bizi karşılıyor. Suyunun akması bizi şaşırtıyor. Bu kadar uzun kuraklığa rağmen hala akan çeşmeler var çok şükür. Yol boyunca giderken sola bir yol sapıyor ormanın içine. Tercihimiz orman içi. Diğer arkadaşlarımızı beklerken bembeyaz sayıca fazla keçiler yolu kaplamış çobanla bize dğru geliyor. Hepten de yalnız değilmiş Tahtalı. Orman içine giden yolu takip ediyoruz. Bir süre orman içinde yürüdükten sonra patika bizi tekrar Hodul toprak yoluna ulaştırıyor. Bir süre sonra tekrar orman yoluna giriyoruz. Yol boyunca davulga dalları önümüzü kesiyor. Üzerinde bulunan kocayemişleri afiyetle yiyoruz. Bir tarlaya ulaşıyoruz. Tarla içinden geçerek kah Hodul yoluna çıkarak yürüye yürüye 434 rakımlı Paşakalre Tepe civarına geliyoruz. Tepenin doğusundan dereye doğru inen üretim yoluna giriyoruz. Meşelerle başlayan ormanın toprak yüzeyinde büyük çiçekli kantaron bitkisinin yeşil yaprakları, eğrelti böğürtlen vb bitkilerle kaplı. Aşağıya doğru yürüdükçe kalın çaplı meşeler ve ağaç fundası, kocayemiş vb çalıların boyu yükseliyor. Tepe üstünden aşağıya doğru indikçe önümüze bir kayın meşceresi çıkıyor. Kayın ağaçları çok kalın ve yüksek. Gövdelerinde çatlaklar çürükler gözüküyor. Aralarında genç kayın ağaçları ve kestaneler karışık. Ormanı dinleme molası veriyoruz. Kayın yapraklarının birçoğunun düşmüş olmasına rağmen bir o kadarı da ağaçların tepesinde altın sarısı renkleri ile muhteşem görünüyor. Ormanı dinliyoruz. Birkaç sinek vızıltısından başka ses yok. Doğanın sessizliğini bir süre dinledikten sonra yolumuza devam ediyoruz. Üretim yolundan uzun yıllar kimsenin geçmediği belli. Yol üzerinde değişik ağaç gençlikleri boylanmış, çalı ve otsu bitkiler yolu kapatmış, ömrünü tamamlayıp devrilen kayın ağaçları yola doğru uzanıp oracıkta çürümeye yüz tutmuşlar. Ölü ağaçların orman için ne kadar önemli olduğunu, birçok canlının yuvası, yaşam kaynağı olduğunu, doğanın döngüsünün bir delili olarak burada bulunduğundan bahsedip kayın ormanının altın renkli yapraklarının altında yürüyüşümüzü sürdürdük. Bir süre ilerledikten sonra rotadan saptığımızı farekedip geri dönüp rota yönüne giden yola girdik. Yamaç aşağıya belirli bir eğimle inen yolun bir süre sonra sonlandığını görünce şaşırdık tabi. Yerler yaprak yığını ve toprak yumuşak. Kayınların arasından dereye doğru yan yan yürümeye devam ettik. Bir dereciğin içine girince yaprakla tamamen dolan derenin içinde ayaklarımızın amortisörlü bir şeyin üzerine basmış gibi rahatlıkla aşağıya doğru inmeye başladık. Bazı arkadaşlarımız ayakları kayıp düşse de yapraklarla doldurulmuş doğal bir yorganın üzerinde çok da sorun olmadı. Paşakale dereye ulaştığımız noktada genç bir porsuk ağacı bizi bekliyordu. Yanıbaşında babası olduğunu düşündüğümüz kalın ve uzun yıllar önce kesilmiş bir kütük. Kocaman bir porsuk ağacının hazin sonu ve hayatını devam ettirmek için sürgünden büyümüş genç ağaç. Dere içinden yürümeye devam ediyoruz. Bir süre yürüdükten sonra Karşı yamaçtan dereye inen bir üretim yoluna ulaşıyoruz. Manzara muhteşem. Meşe ağaçları, bir süre sonra kayın ağaçları. Artık dere kenarından giden yol boyunca yürüyoruz. Yol kenarlarında geniş yapraklı kaldirik otu yüzeyi kaplamış. Sol tarafımızdaki yamaçta gövdesinin ortası çürümüş koca bir yarık açılmış gürgen ağacının hayata tutunması her şeye rağmen yaşamanın güzel olduğu hissini verdi bize. Hafif tırmanışlı, muhteşem manzaralı, bol atraksiyonlu yürüyüşümüzün bize bıraktığı müthiş bir orman banyosu, mutluluk. Biraz yorulsak da doğanın bize verdikleri anlatılmaz yaşanır. Kuraklık sonucu derelerin kuruması, yeraltı sularının azalmasının bir süre sonra nasıl bir sonuç doğuracağı ortada. Tarımın ve sularımızın sigortası ormanların azalması, yokolması insanlığın da yokolması anlamına geleceği unutulmamalıdır. Sabah yürüyüşe başladığımız yere 10 kilometrelik bir yürüyüşle ulaşıyoruz. Aracımıza binip Biga'nın yolunu tutuyoruz.


Konuk Yazarlar

Etkinlik Takvimi

İletişim Bilgileri

Biga Tanıtımı