Bugün günlerden ne? diye sorulan soruya "Bugün günlerden en güzel gün" diye cevap vermiş. Bugün BİGTAY'ın en güzel günü idi. Farklı meslek gruplarından, farklı yaşlardan, farklı yeteneklere sahip kişilerin aynı amaçla bir araya gelen insanların oluşturduğu BİGTAY üyeleri yine aynı amaçla yola çıkan SARDOS (Keşan Saros Doğa ve Spor Derneği) üyelerinden 50 civarında insan için en güzel gündü. Doğa dostu insanlar olarak Biga'nın gizli cennetlerinden Gürçeşme Köyü İrek Şelalesi rotasında yürümek üzere planladık. Hazan mevsiminin ilk pazarında Keşan'dan gelecek misafirlerimizle buluşmak üzere saat dokuzda çıktık yola. Hava kapalı. Çok soğuk olmasa da serin. Araca bindik çıktık yola. Kaldırımbaşı'ndan geçtik. Akyaprak, İskender, Gemicikırı, Kahvetepe'yi geride bırakarak eski Bakacak nahiyesinden Gürçeşme'ye geldik. Hayrinin Yeri yazan Galata Kulesi, Boğaz Köprüsü ve Camileri ile Istanbul'u özetleyen tabelası ile dikkat çeken kahvehane açık. Birkaç vatandaş var. Sıcak çaylarımızı yudumlarken misafirlerimizi de geldi bir süre sonra Gürçeşme köyüne. Tanışma ve kaynaşmadan sonra düştük yollara. Biga yönüne doğru bir süre yürüdükten sonra soldan Bakacak barajının suyunu Biga'nın tarlalarına ulaştıran açık kanalın üzerine çıktık. Kış dönemi olduğundan kanal kuru. Kanalı takip ediyoruz. Çömlekçi köyüne giden toprak yolun başından sola döndük. Tarla içerisinden geçerek Sarpdere'ye indik. Dereye paralel giden yolu takip ederek yürüyüşümüze devam ettik. Bazı meraklı arkadaşlarımız ağaçları öğrenmek derdinde. Onu yanımıza alarak gördüğümüz ağaçları gösteriyoruz, özelliklerini sayıyoruz. Grup baya kalabalık. Sık sık artçı aracılarla telsizle durumu öğreniyor yolumuza devam ediyoruz. Sarpdere boyunca sonbaharın etkisi ile renkten renge giren ağaçların yaprakları yerlerde savruluyor. Kurak geçen uzun bir yazdan sonra iyice kuruyan derede su kalmamış. Derenin üstünü kapatan çınar ağaçlarının yaprakları sararmış bir şekilde yerlerde savruluyor. Daha önceki yürüyüşlerimizde çağıl çağıl akan derenin geçişlerinde baya zorlanıyorduk. Suya düşmemek için çaba gösteriyor, geçişlerimizi çektiğimiz videolardan keyifle seyrediyorduk. Bugün ise düz yolda yürür gibiyiz. Herşeye rağmen doğa çok güzel. Doğanın verdiği mutluluğu insanların yüzlerinden okuyabiliyoruz. Bizimle birlikte köyden yola çıkan iki köpek dostumuz bize yol boyunca eşlik etti. İrek şelalesine ulaşıyoruz. Sessiz sakin dik bir kaya, sağ tarafta umut tacirleri tarafından oturan insanın girebileceği kadar oyulmuş çınar ağacı. Suyun aktığı yer hala ıslak, yeşil yosunlarla kaplı. Çok az su incecik iplikler gibi kayanın önünü örtmüş. Sicim gibi akıyor. Kayanın altına girip suyu önüme perde yapıyorum. Daha önce kocaman bir göl oluşturan su aktığı yerde kayboluyor. Gürçeşmeli Ömer ve Mehmet Emin amcanın "kayanın üzerinden suya atlar yüzerdik" dediği yerde kumdan başka bir şey yok. Ama herşeye rağmen susuz şelalenin sonbahar görüntüsü de harika. Etrafa dağılıyoruz. Gövdesi oyulmuş çınarın dibine bir arkadaşımızın oturması ile birlikte üst kısmındaki delikten peçeli baykuş rahatsız olup fırlayıp çıkıyor dışarı. Uçarak bizim şaşkın bakışlarımız arasında gözden kayboluyor. Ormanın gerçek sahiplerini rahatsız ediyoruz. Bazılarımız kayanın üstüne çıkıp derenin gelişine doğru sarp kayalıkları aşarak ilerliyoruz. Suyun erozyona uğrattığı, derin oyuklar oluşturduğu yerlerde hala su dolu. Ama akarken göremediğimiz oluşumlar tamamen ortaya çıkmış durumda. Sırt çantalarımızda getirdiğimiz atıştırmalıkları termosların kalitesine göre sıcak ılık veya soğumuş olarak yudumlarken doğanın bize çok şey fısıldadığını hissediyoruz. Suyun önemini, bol bile olsa susuz insanları düşünerek tasarrufu hatırlatıyoruz yol arkadaşlarımıza. Evde akan muslukları bol akarken yeteri kadar açmamı gerektiğini, suyu akmayanları unutmamamızı salık veriyoruz. Her gelişimizde şelalenin önündeki göletin kenarına dizilerek aldığımız toplu fotoğrafı bu kez susuz kumların üzerinden yürüyerek kayanın dibine dizilerek, suyun aktığı yerlere tırmanarak alıyoruz. Sonbaharın renkleri, akmayan suyun sessizliği ile İrek Şelalesini geride bırakarak ayrılıyoruz. Geldiğimiz yönde bir süre ilerledikten sonra sol tarafımızda yıllar önce açıldığı, uzun zamandır araçların geçmediği üretim patikasına dalıyoruz. Yavaş yavaş yokuşu tırmanırken havanın temizliği, sonbaharın renkleri ile değişik ağaç, çalı ve otsu bitki türlerinin arasında performansımızı kontrol ediyoruz. Elimizde taşıdığımız yürüyüş batonları en büyük yardımcımız. Toprağın verim durumuna göre meşe türleri, sıklaşıyor veya seyrekleşiyor. Yüzeye çıkmış yeşilin tonlarında kayaçların oluşturduğu sığ toprak üzerinde pamuk otları, adaçayı, bolca yumuşak yapraklı kuzu pırnalları toprağın yüzeyini örtüyor. Zaman zaman sıklaşıp seyrekleşerek takip ettiğimiz bitki örtüsünün arasında sonbaharın yaban meyvesi kocayemiş halk arasındaki yöresel ismi ile davulgaları seyrek de olsa bulabilmenin zevkini yaşıyoruz. Bizim birkaç kez geçtiğimiz bu tanıdık doğa Keşan'dan gelen dostlarımız için çok yeni tabi. Açıldığı yıllardan bugüne yaban hayvanları ve yöreye gelen insanlardan başka kimsenin kullanmadığı patikayı takip etmekte zorluk çekiyoruz. Dar patikada ip gibi dizilmiş olarak Çınar Çeşme'ye ulaşıyoruz. Ben çınarın arkasına geçip kafamı delikten sokarak gelenlerin görebileceği şekilde çınarı seslendiriyorum. Çınarın gövdesi tamamen boşalmış, kabuğun altında incecik bir gövde kalmış. Bir zamanlar birileri yakmış altın bulabilmek umudu ile. İçi yanmış çınarın bir tarafı kapı gibi açık. Birçok kişi gövdenin içine doluşuyor. Çınarın dibindeki çeşmeden bunca kuraklığa rağmen hala su akıyor. Su kaplarımızı dolduruyoruz. Bir süre dinleniyoruz. Bu arada gideceğimiz yolu kestirmeye çalışıyoruz birkaç arkadaş. Moladan sonra çeşmenin sol tarafında kumtaşlarından oluşmuş merdivenvari taşların üzerinden tırmanıyoruz. Patika taşların yüzeye çıktığı yerlerden zayıflayan ağaç ve çalı örtüsünden dolayı açılıyor. Ancak toprağın derinleşmesi ile birlikte meşeler çoğalıyor alt tabakada çalıların ayaklarımıza dolanıyor. Zaman zaman örtüden kaybolan belli belirsiz patikayı zorlukla buluyor ve ilerlemeye çalışıyoruz. Arada bir elimizdeki telsizlerle artçı ve aracıları kontrol ediyor kalabalık yürüyüş ekibimizin durumundan haberdar oluyoruz. Arkadaşlarımızın mutluluğunu bozacak neşesini söndürecek herhangi birşeyin olmaması ile keyifleniyor ve açık havada vakit geçirmenin mutluluğumuza mutluluk kattığını hissediyoruz. Elimizdeki cep telefonlarının kalitesini de çektiğimiz fotoğrafların netliği, canlılığı belki bir daha göremeyeceğimiz güzellikleri kaydetmemizi sağlıyor. Anı yaşamak ve anıları torbaya doldurup yanımızda taşıyoruz fotoğraflarla. Genç meşe ağaçlarının arasından nihayet Çukurtarla'ya çıkıyoruz. Tarla içerisinden dosdoğru karşıya geçmektense kenarından dolanmak bana daha kolay geliyor. Meşe ağaçları ile altındaki çalı ve otsu bitkilerin geçilmez hale getirdiği yerde bir traktör izini takip ediyorum. Arkamdan gelenleri nerede ise hiç göremiyorum. Traktör izi bizi önceden çizdiğimiz rotayı bulduruyor. Kocatepe'yi arkadan dolanıyor Günevi mevkiindeki tarlaların kenarına çıkıyoruz. Meşe ormanlarının kapattığı geniş alanların arasında yıllar önce açılmış tarlalara ulaşmak için gidip gelen araç ve yayaların etkisi ile patika genişliyor. Orman içi toprak yol bizi Gürçeşme -Bezirganlar asfaltına çıkarıyor. Buralarda Zindan Kuyuları varmış. Ormanın içinde yerini tam olarak bilemediğimiz için belki de yanından geçip gidiyoruz. Yerel kılavuzumuz bizimle gelemedi bu kez. Gelse idi belki orayı da görebilecektik. Yol boyunca karşılaştığımız değişik mantarlar hakkındaki fikrimizi söylüyor fakat son sözü mantarları çok iyi bilen Hasan Aga'mıza soruyoruz. Gürçeşme'ye doğru yüzelli metre asfaltta gittikten sonra sağımızdaki toprak yola giriyoruz. Uzaktan gelen arkadaşlarımız muhteşem doğanın etkisi ile açıkmış, Bakacak barajının inşaatı sırasında oluşmuş toprak teras mola için en güzel yer diye düşünüyoruz. Suyu akmayan bir çeşme başında betondan yapılmış yuvarlak masanın beton taburelerine oturuyor arkadan gelenlerin bekliyoruz. Uzun yürüyüşün etkisi ile yorulsalar da doğanın verdiği mutluluk gözlerinden okunuyor. Tarasın üzerine dikilmiş yirmibeş otuz yaşlarındaki Fıstıkçamı ağaçlarının gölgesi muhteşem. Üzerine Bakacak barajının yapıldığı Kocaçay önümüzde uzanıyor. Kocaçay'ın önüne set yapıp Bakacak barajını inşa etmişler. Setin önünde yem yeşil koca bir vadi köye doğru uzanıyor ve Gürçeşmenin minaresi gözüküyor. Setin arkasında ise kuraklığın etkisi ile yaz boyunca kullanılan su epeyce azalmış. Baraj nerede ise boşalmış. Hemen altımızda barajdan çıkan Gürçeşme, Bakacak, Danışment, Pekmezli vb onlarca köyün arazisini sulayarak Karabiga Beldesine kadar 50 km civarında açık kanal uzanıyor. Hafif rüzgârın etkisi ile terlerimiz kuruyor, yorgunluğumuz biraz azalıyor. Tekrar yürümeye devam ediyoruz. Bulunduğumuz sırttan devam ediyoruz, baraj inşaatı ile oluşan dik bir yarın ucuna geliyoruz, geri dönüyor uygun bir yerden aşağıdaki yola iniyoruz. 1962 tarihli haritalarda sadece bir dere varken, 2001 yılı yapımı haritalarda dere üzerinde kocaman bir göl duruyor. Eski haritada Arapçeşme olan köyün ismi yeni haritalarda Gürçeşme olarak değişmiş durumda. Savaktan geçip bent üzerinden Barajın karşısına ulaşıyoruz. Karşı yakadan gelen köye doğru giden yola giriyoruz. Bentin altına doğru ilerliyoruz. Barajın inşaatının bitmesi ile açılan doğayı yeniden eski haline getirmek için uğraşmışlar. O yıllarda dikilen epeyce de büyüyen ağaç haline gelen ancak bakımsızlıktan dalları birbirine girmiş fıstıkçamlarının arasından geçerek ilerliyoruz. Sağ tarafımızda kocaman bir çukur bizi karşılıyor. Çöp yığınlarının çirkin görüntüler oluşturduğu alanın kaba bir ölçümle 50 dekardan fazla olduğunu tahmin ediyoruz. Baraj yapımı esnasında bent dolgusu için buradan toprak alındığını düşünüyoruz. Ancak barajın inşaatının bitişinden 25 yıl geçmesine rağmen açılan düzensiz çukurun rehabilite edilmediği, öylece kaldığını görmek bizi üzüyor. Şayet malzeme ocağı olarak ormandan izin verilen bu alan eski haline getirilemese de düzenli hale getirip ağaçlandırılsa idi bugün çok güzel bir piknik alanı haline gelebilirdi. Kenarlarındaki kocaman meşelerin gölgesinde solumuzda orman sağımızda tarlaların arasında ilerleyen toprak yoldan köye doğru yaklaşıyoruz. Kurumuş çeşmeler bizi karşılıyor ama verecek bir damla suları kalmamış. Köyün içine giriyoruz. Her sokağını parke taşlarla döşemişler. Evler bakımlı. Önlerinde küçük bahçede yazlık sebzelerin yerini kışlıklar almış. Pırasa soğan, lahana vs albenili. Sokaklardan geçiyoruz. Meydanlık bir yerde kumtaşlarından el işi kesme taşlardan yapılmış bir çeşme. Biganın Geredeli, Hacıköy vb bazı köylerde gördüğümüz bu çeşmeler sanki o yıllarda bir furya olarak yapılmış. Taş işçiliğinin öreği gibi her köyde karşımıza çıkıyor. Diğer köylerde oluklarına kör tapa vurulmuş olarak gördüğümüz çeşmenin burada iki adet Osmanlı musluğu ile akar bulmak sevindirici. Köyün geçmişini yansıtan bu yapıların korunması çok önemli. Gürçeşmeliler etrafını çiçeklerle süsledikleri çeşmelerini korumuşlar. Bazı yerlerde çevreye atılmış taş dibekleri görüyoruz. Bir evin duvarında bileyi taşı karşılıyor bizi. Birçok köyde gördüğümüz bileyi taşı burada farklı idi. Ayak pedalı ile çevriliyordu. İlk hareketi yapmakta zorlandım fakat ayak pedalı ile çevirmeye başladığımda bu kez zor durdurdum. Akyaprak köyündeki el çıkrığı ile çevriliyordu. Eskiler birlik beraberliğe çok önem vermişler. Ortak dibek taşı imece usulü keşkekleri hatırlatıyor. Bileyi taşı da ihtiyacı olanın rahatlıkla bıçak makas vb. işleri yapabildiklerinin delili. Köyü ikiye bölen kocaçayın üzerinde yapılan köprüden geçip Hayrinin Yerine dönüyoruz. Sıcak çaylar içimizi ısıtıyor. Yaşlı ve tecrübeli oldukları duruşlarından okunan iki kişinin oturduğu masaya müsaade isteyip oturuyorum. Mehmet Emin ve Ömer amcalar olduğunu öğreniyorum. Bulgaristan'ın Araplar köyünden göçüp geldikleri ve köyün yukarısında bulunan çeşmenin adını da Köyün adına da Arapçeşme olarak kurulan köyün zamanın milletvekili Rafet Sezgin'in köyü ziyareti esnasında çeşme başına geldiğini gür akan çeşmenin adını gürçeşme olmasının daha uygun olduğunu söylediğini, daha sonra köyün isminin resmen Gürçeşme olduğunu anlatıyor Ömer amca ile Mehmet Emin Amca. Literatüre bakıyoruz Rafet Sezgin 4. Dönem Çanakkale Milletvekili olduğunu söylüyor Vikipedi. Ömer ve Mehmet Emin Amcanın kimlik katında doğum yeri Arapçeşme yazarken daha gençlerin kimliğinde Gürçeşme yazılı olduğunu söylüyor ve kendi kimliğini gösteriyor bize delil olarak. Memnun olup olmadıklarını soruyorum. Gülüyorlar. Kendi köylerinin arazisinde Barajın adının Gürçeşme, Eşelek veya Bezirganlar olması gerekirken Bakacak olmasından hoşlanmadıkları belli. Ama o zamanlar Bakacak Nahiye olduğundan barajın adını almış. Bir zamanlar Köyün içindeki Koca Akkavağı caminin tamiratında lazım olan parayı çıkarmak için kestiklerini anlatıyorlar. Bahane de hazır. Kavak kocamıştı devrilecekti onun için kestik. İhtişamlı Akkavak köye ayrı bir hava veriyordu. Gitme zamanı geldi. Öğle saatlerinde bitirdiğimiz yürüyüşü bugün Keşanlı Misafirlerimizle ikindi vaktinde bitirebildik. Dostluğun, kardeşliğin, misafirperverliğin doruğa çıktığı doğa yürüyüşümüzden birçok fotoğraf karesini cep telefonlarımıza hapsederek araçlarımıza bindik. Biga'nın yolunu tuttuk. Misafirlerimizi Kaldırımbaşı'nda Çanakkale yoluna çıkararak ayrıldık.