4 Mayıs 2025 Pazar. Hıdırellez arefesi. Mayıs Yılın 5. Ayı. Taze, yaş sığır gübresine mayıs denir halk ağzında. Latince “Maius menelis”den Türkçeye geçen kavram “Maia’nın ayı” anlamına gelen “Maia” ise yağmur ve bereketle ilişkilendirilen Yunan tanrıçasının adı. "Nisan yağar sap olur, mayıs yağar geç olur" demiş atalarımız. Tam da atalarımızın dediği gibi olacak sanki bu yıl. Kış boyunca kurak geçen Biga'da nisan hızlı girdi yağış açısından, ama sonu gelmedi. Nihayet mayıstayız doğru düzgün yağış alamadan. Farklı yağlardan, farklı mesleklerden aynı amaçla bir araya gelmiş BİGTAY'ın bu haftaki rotası Kaşıkçıoba. Yeniceköy'de kahvehanede kahvaltımızı yaptıktan sonra aracımızla Kaşıkçıoba köyüne ulaşıyoruz. Köy meydanında kimsecikler yok. Kaşıkçıoba Biga'ya 3-4 km mesafede bir köy. 1985 yılında 190 civarında olan nüfusu 2024 yılında 180 civarında imiş. Köyün orta yerinde dip tarafı kovuk yaşlı bir meşe ağacı, dibinde taştan oyulmuş bir havan bulunmaktadır. Kaşıkçıoba Köyü, 1761 yılında göçer Yörük aileler tarafından kurulmuştur. Göçebe topluluğunun konak yeri anlamında oba kelimesi ile köyde kaşık yapan birinden dolayı Kaşıkçıoba ismini aldığı rivayet ediliyor. Yapılan kaşıklar ve kaşığı yapan kişi hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamadı. Önceleri Bahçeli Köyü'nün Deve yokuşu civarında kurulan köy sonradan bugünkü yerine geldiğini öğreniyoruz. Köyün giriş tarafına doğru yürümeye başlıyor Şehitler Çeşmesinin karşısındaki yoldan ilerliyoruz. Uzunsu deresinden geçip meraya giriyoruz. Mera devamlı otlatıldığından otlar çok kısa duruyor. Derenin kenarında uzunca bir yalak var. Yalağın suyunun artezyenden geldiğini yanında duran tulumbadan anlıyoruz. Çeşmenin yalağının kenarlarına diziliyor anı fotoğraflıyoruz. Mera içerisinden yolumuza devam ediyoruz. Meranın ortasında birkaç tane yaşlı çınar ağaçları bizi karşılıyor. Çınarın yanındaki erik ağacının irileşmeye başlamış tektük meyvelerinin tadına bakıyoruz. Dere kenarından ilerleyip tarladan orman doğru giden yolu takip ediyoruz. Abdiağa yönüne giden Yangın Koruma Şeridini sağda bırakıp Ese dere içindeki patikayı bırakmıyoruz. Yolun kenarlarında yoğun bir örtü var. Biraz sonra dere çatallanıyor. Soldakini takip ediyoruz. Dere içinde uzun boylu çınar ve bolcana kızılağaç var. Etrafta gürgen türleri, kızılcık akça kesme vb çalılar yoğun. Dere kenarında fındıklar biz buradayız dercesine önümüze eğiliyorlar. Dere içi harika. Mola verip biraz dinleniyoruz. Patika iyice daralıyor. Etrafı ağaç ve çalı örtüsünden zar zor görüyoruz. Yemyeşil orman, masmavi gökyüzü bize huzur veriyor. Dar patika bizi dere içinden karşı yamaca götürdü. Yamacı tırmanarak bir tarlaya çıkıyoruz. Biraz soluklanıp tarla kenarından Tomruk tarafına giden yolu takip ediyoruz. Güneş ışınlarını tepemize tepemize çakıyor sanki. Yolda sıcaktan yürümenin zor olacağını hissederek ağaçlandırma sahasının içindeki patikaları takip ediyoruz. Ağaç gölgelerinden orman içi baya serin. Seyrek fıstıkçamlarının altında halk arasında pamuk otu olarak adlandırılan beyaz çiçekli ladenlerin yoğun çiçekleri arasında ilerlerken tek tük pembe çiçekli ladenlere rastlıyoruz. Arkadaşlarımız laden çiçeklerinden başlarına taç yapıyorlar. Hıdırellez kamçılarının çiçekleri tohuma kaçmış. Uçlarında çok az çiçek kalmış. Ağaçlandırma sahasından çıkıp taşlı çalılığa giriyoruz. Çalıların arasında arılıkların bazılarında arılar çalışırken bazıları henüz getirilmemiş. Çalılıkların arasında uzun zamandır kullanılmayan yolun ortasında molozla karşılaşıyoruz. Bir tüplü televizyon, halı kilim, dolap vb herşey var. Adamın biri evindeki kullanmadığı eşyaları toplayıp ormanın ortasına atmış. Biraz ilerliyoruz, kazılmış çukurlar önümüze çıkıyor. Birilerinin hayattan beklediklerini gerçekleştiremeyince kısa yoldan zengin olmak için hazine peşine düştüğünü düşünüyoruz. Çalılıktan çıkıp tekrar karaçam ağaçlandırma sahasının ortasından geçen yola giriyoruz. Taban yerde 25 yıl önce dikelen karaçamların boyları hayli uzamış. Sık dikilen karaçam fidanları nerede ise ağaçlık çağına gelmiş. Çok sıkışık bir hal almış. Yol kenarına dikilen servilerin bazıları sütun formlu iken bazıları piramidal bazıları ise dallı. Karaçamların arasında sedir fidanları karaçamları da geride bırakmış. Yamacı tırmanıyoruz Toprak şartları değiştikçe ağaçların boylarının kısaldığını farkedebiliyoruz. Arkamızda Biga net olarak gözüküyor. Solda eski bir maden ocağı var. Madenin kenarından Tomruk yoluna iniyoruz. Tomruk yolundan ormanın içine patikaya sapıyoruz. Meşelerin ve gürgenlerin güneşi görmek için yarıştıklarını farkediyoruz. Meşelerin arasında tek tük kalın çaplı karaçamlar yolumuzu kesiyor. Önceden devrilmiş karaçam kütüklerinin çürümeye yüz tutuğu gözümüzden kaçmıyor. Ağaçların altında mola veriyoruz. 5 dakika botunca kuşların sesi eşliğinde ormanı dinliyoruz. Dere içinde fındıklar, kızılağaçlar yine bizi karşılıyor. Kaşıkçıoba köyünün su kaynağına ulaşıyoruz. Orman içinden tekrar tomruk yoluna çıkıyor yol boyunca devam ediyoruz. Yolun güneş alan kısımları çok sıcak. Yol kenarındaki ağaçların gölgesi bizi rahatlatıyor. Karaçamlar yoğunlaşıyor. Yaşlı karaçamların fertler halinde kuruduklarını görüyoruz. Eski Tomruk Köyünün mezarlığının bulunduğu alana geliyoruz. Bir zamanlar perlit ocağı olarak işletilen maden terkedilmiş. Kocaman bir göl oluşmuş perlit ocağında. Zaman ocağın açıklarını kapatmak, ormana açılan kocaman yarayı kapatmak için baya çaba göstermiş. Etrafta bulunan karaçamlardan uçuşan tohumlar tutundukları yerde çimlenip kocaman ağaç olmuş, birçok alanı kapatmış nerede ise. Etrafta hala yeni çimlenen tohumları görmek mümkün. Yapay gölün kenarında bir süre mola verdikten sonra gölde bağrışan kurbağalar eşliğinde gölün kenarından yürümeye devam ediyoruz. 8000 metrekare civarında alan kaplayan perlit gölünü geride bırakarak genç meşelerin arasındaki orman yoluna dalıyoruz. Yolun üzerinde pembe ve beyaz çiçekli ladenler, beyaz papatyalar muhteşem bir görüntü oluşturmuş. Bir süre yürüdükten sonra birden önümüze çöp yığını çıkıyor. Kullan at kaşık, tabak, çatal vb. Büyük olasılıkla cemiyet yapmış biri çöpleri getirip buraya atmış. Adamı lanetledik tabi. Bu günlerde köy hayırları başladı. Eğer takip edilmezse her hayırdan sonra çöpleri en yakın ormana atmalarının engellenmesi lazım diye düşünüp yolumuza devam ediyoruz. Elimde telefona bakarken birden yılanın üstüne doğru gittiğimi farkettim. Yolda güneşlene yılanı görünce birden irkilerek bağırarak kendimi kenara attım. Yılan bana doğru hızlandı birden arkamdan ormanda kaybolup gitti. O kadar korktum ki epey zaman kendime gelemedim. Genç meşelerin arasından çıkarak 25 yıl önce ağaçlandırılmış kızılçam ormanına giriyoruz. Bir zamanlar bozuk orman olan alanın ormana dönüşmesi bizi sevindiriyor. Yol üzerinde düzlüğe iniyoruz. Küçük bir çoban kulübesinin yanında yuvarlak bir su dolu yalak. Yalağın kenarında bir musluk Musluğu açıyoruz buz gibi su. İçiyoruz havuz kenarında bir süre dinlendikten sonra tekrar yola koyuluyoruz. Köyün altındaki Kirazlı dereden geçip köye ulaşıyoruz. Bu pazar 10 km civarındaki yürüyüşümüzü tamamlayıp Biga'ya dönüyoruz.