BİGTAY Hoşoba-Tomrukdere Şelale Yürüyüş Rotasında;

08.04.2024 11:41
/haberresim\dc0b3165-2d51-427a-9a0c-c90b2eb4be72_8.04.2024.jpg

"SONU SAĞLIKSA EĞER YÜRÜMEYE DEĞER" 7 Nisan 2024. Günlerden Pazar. Dünya sağlık günü. 31 Mart Pazar günü halkın iradesini tespit amacıyla yerel yönetimler seçimi yapıldığından birçoğumuz katılamadı yürüyüşe. Birçok yerel yönetici seçim sonucu değişti tüm ülkede olduğu gibi Biga'da da. Başta Belediye başkanlığı seçimi şok etti birçok kişiyi. Önceki seçimlerdekinden farklı olarak büyük bir farkla sonuçlandı Biga'da seçimler. Bu hafta sağlık haftası. Şehir yaşamında sıkışıp kalmış insanların sıkıştıkları bu ortamdan uzaklaşarak doğa sevgisi ile doğaya olan duyarlılıklarını artırmak ve Güzel Biga'mızın doğal güzelliklerini beraberce keşfetmek amacıyla farklı meslek gruplarından 18 yaşından büyük farklı yaşlardan, farklı yeteneklere sahip insanların oluşturduğu BİGTAY olarak "Sonu sağlıksa eğer yürümeye değer" sloganıyla Hoşoba köyünde bulunan çok az kişinin haberdar olduğu Tomrukdere Şelalesi'ne düştü yolumuz bu hafta. Sağlık bir insan hakkı olup bu hak 1948 yılı Dünya Sağlık Örgütü Anayasası’na dayandırılmış. Bilinçli gençler ve sağlıklı gelecek, fikrini temel alır. Sağlığı sürdürülebilir hale getirmek adına spor, dengeli beslenme, uyku gibi konuların önemi vurgulanır. "Sağlık, sadece hasta veya sakat olmama hali değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan iyi olma halidir." Diye tanımlar Dünya Sağlık Örgütü Anayayası. "Çocuğun sağlıklı gelişimi temel önem taşır, her gün değişen bir çevre içinde uyumlu yaşama yeteneği bu gelişim için gereklidir. Bu ilkeleri benimsemiş arkadaşlarımız ramazan nedeniyle birçoğu günün uzun bir süresini uyuyarak geçirmeyi tercih ederken BİGTAY üyesi arkadaşlarımızla her Pazar olduğu gibi Belediye Hizmet Binası'nın önündeki durakta buluştuk. Birçoğumuz pazarı iple çekiyor. Her Pazar farklı bir rota seçmemiz merakları daha da arttırıyor. Birçok Bigalı'nın hatta o yörede yaşayan halkın bile haberdar olmadığı cennet köşelerini görmek için sabırsızlıklar daha da artıyor. Aracımıza biniyor ve Biga'yı arkamızda bırakarak Bahçeli kavşağından Hoşoba yönüne dönüyoruz. Hoşoba köyünün kenarından geçip Hoşap deresinin kenarından vadiye doğru ilerliyoruz. Cevizli Boğaz adıyla kurulan Hoşoaba köyünü geride bırakarak eskiden ipekböcekçiliğinden kalma nitelikleri dutluk olan ancak bugün ceviz dikilmiş tarlaları geçip Tomrukköy mevkiinden geçip Işıkeli yoluna bağlanan orman yolunun kavşağında aracı durduruyoruz. Sağlığa giden yürüyüşümüz buradan başlayacak. Emekli Beden Eğitimi öğretmenimiz Mustafa Hocam ısınma hareketlerini başlatıyor. Başımızdan başlayıp kollarımızı, belimizi bacaklarımızı kısaca bütün yürüyen aksamımızı ısıtıyor ve ormana dalıyoruz. Giriş biraz dik. Kıştan çıkıp bahara hazırlanan henüz tomurcuklardan yeni çıkmış açık yeşil yaprakların örtmeye başladığı meşe ağaçları ve alt tabakada bulunan karaçalı, ağaç fundası, akçakesme gibi çalıların arasındaki daracık patikadan tırmanıp uzun zamandır kullanılmadığı üzerindeki otsu ve odunsu bitkilerden belli olan biraz daha genişçe üretim patikalarına ulaştık. Dik yokuşu tırmanmanın verdiği yorgunlukla biraz soluklandıktan sonra yeşil örtünün arasında neşeyle heyecanla ilerlemeyi sürdürdük. Uzun zamandır parlak ışıkları ile dünyamızı aniden ısıtan güneşi bugün göremiyorduk. Gök yüzü kapalı. Arada bir gözyaşlarına boğuluyor ama hava ılık. Arada bir sırt çantalarımızı açıyor içerisinde bulabildiğimiz esvaplarla havanın değişkenliğine uymaya çalışıyoruz. Taze yaprakların ve yağan yağmurun etkisi ile doğaya yayılan baharın kokusunu içimize doyasıya çekerek yürüyoruz. Anı ölümsüzleştirmeyi de ihmal etmiyoruz bir taraftan. Sadece ismin haritalarda kalmış olan Münüp Değirmeni'nin bulunduğu alana inen dereye geldiğimizde karaçalılar karşıladı bizi. Geldiğimize sevinir gibi eteklerimizden çekiştirmeye başladılar dikenleri ile. "İte dalanmaktan çalıyı dolanmak iyidir" iyidir sözünü doğrularcasına karaçalıların seyrek olduğu alandan geçerek kuru derenin karşısındaki patikayı takip ettik. Orman gayet bakımlı buralarda. Baharın çiçekleri çoğalmış ve çeşitlenmiş. Bir süre yürüdükten sonra mola verdik meşelerin arasında. Baharın taze yaprakları yeni doğuşu simgeliyordu adeta. Geçen hafta birçok ağaçta tek bir yaprak yokken bu hafta doğanın canlanışı müthiştir. Yüreğimizde tutuşan duyguların dışavurumu ile dağıldık meşe ağaçlarının arasına. Baharın ve doğanın rahatlatıcı etkisi ile cûş-u hurûşa geldik adeta. Halil Cibran'ın "Kalbimde bir bahar gizli" deseydi kış, kim inanırdı ona?" diye tanımladığı bahar buydu galiba. Bir süre dinlendikten baharı dinledikten sonra yürüyüşümüze kaldığımız yerden devam ettik. Kavşakta yolu şaşırıyoruz. Önce tam sol yapıp dönüyoruz ama telefonumuza kaydettiğimiz rota şaşıyor, bu kez dönüp tam sağ yapıyoruz. Yine tutturamıyoruz rotayı. Bir arkadaşımız farkediyor ağaç ve çalıların arasında kaybolmuş belli belirsiz patikayı. Zamanla uzayıp yolu kapatan ağaç fundalarını aralayarak yürümeye çalışıyoruz. Biraz sonra patika temizleniyor. Geçe yılın yapraklarının çürümeden olduğu gibi durduğu patikada ilerliyoruz. Her adımımız bir başka güzel. Genç meşelerin arasında bazen koca meşeler bizi karşılıyor sanki nöbetçi kulübesindeki askerler gibi. Onları sevip okşamadan, ormanın geçmişini sormadan bir resimle anı ölümsüzleştirmeden geçemiyoruz. Yıllık büyüme halkalarının yardımıyla geçmişte yaşanmış olayları belirlemeye çalışan Dendrokronoloji bilimi ve yıllık halkalardaki iklim sinyallerini yakalayarak, günümüzden geçmişe doğru iklim tahminleri yapan Dendroklimatoloji biliminin en önemli tanıkları olan yaşlı ve kalın ağaçların kesilmeden bırakılması çok önemli aslında. Buradaki ağaçların üzerinde bol miktarda yosun var. Aynı zamanda kalın ağaçların üzerinde eğrelti otları da gelişmiş. Ağaç gövdesi ayrı bir ekosistem. Bazı kestane ağaçlarının kalın kütükleri bizi karşılıyor. Kestane kanserinden zarar görmüş ve kurumuş kestane ağaçlarının kesilmesi içimizi burkuyor. Ama yapacak bir şey yok. Bazı ağaç kütükleri tamamen kurumasına rağmen üzerinde sarmaşık, eğrelti, yosun vb bitkilerle canlılığını sürdürüyor. Bu ağaçların kovuklarında farklı hayvanların yuvası olarak da ayrı bir hayat var. Genç meşe ağaçlarının arasındaki patikaları takip ederek kah tırmanarak kah düzlüğe çıkarak yürüyüş keyfini yaşıyoruz. Kışın soğuğundan yazın sıcağından şikayet eden vatandaşa Nasrettin Hoca " bahardan şikayet eden var mı" diye cevap vermiş ya. Her yönü ile güzel bahar bizi çok güzel karşıladı bugün Hoşoba ormanlarında. Bir çeşme başında koca çınar karşıladı bizi. Kim bilir kimlerle ne sohbetler yaptı çeşme başındaki Koca çınar. “Çınar ağacı; nurun, aydınlığın, Tanrı kutunun sembolüdür” derler. Yüzyıllarca yaşayan çınar uzun ömrün de sembolüdür. Koca çınarı dinledik. Birçok kişinin yüzyıllardır buradan geçtiğini, çeşmeden su içtiğini anlattı bize. Nice karlı kışlara, nice güzel baharlara yoldaşlık ettiğinden bahsetti. Biz de onunla bir fotoğraf çektirerek anımızı ölümsüzleştirdik. Kocaçınarın sohbetine dorum olmazdı ama bizim de yürüyüşümüzü sürdürmemiz gerekiyordu. Koca çınara Allahaısmarladık diyerek yola koyulduk. Bir süre sonra yolun virajından yoldan ayrılarak belli belirsiz bir patikaya daldık. Burada genç meşe ağaçlarının arasında kızılcıklar bizi karşıladı. Böğürtlenler yoğun. Aralıklardan zorla ilerliyoruz. Bu kez bizi üzerinde uzun yıllar yaşamışlığın eserlerini taşıyan koca Gürgen karşıladı bizi. Gürgenin etrafında dolanıp orasını burasını inceledik. Yosunlardan yeşil elbisesini giymişti adeta. Bir tarafında bulunan urun üzerinde yenice çıkmış sürgünler yoğundu. Attığımız her adım başka bir güzeldi. Biraz aşağıya inince Koca kestane ağacı karşıladı bizi. Kestane biraz üzgün tabi. Dev gövdesine bakarken üzüntünün nedenini anladık. Umut uğruna köklerinde koca bir çukur açmışlardı. Hazine içindi büyük bir ihtimalle. Bazı kökleri kesilmiş ağacın bir tarafı olduğu gibi kazılmıştı. Buralarda yaşanmışlık izleri vardı. Civarda hazine bulmak umudu ile baya çalışmış insanlar. Kestane ağacının altındaki çukuru geride bırakarak devam ettik serüvenimize. Tomruk orman yoluna çıkıyoruz. Yolun karşısında bir çeşme bizi karşılıyor. Çeşmenin hemen arkasındaki patikaya daldıyoruz. Biraz yürüdükten sonra tomruk deresine indik. Derede su baya azalmış. Burası güzergahımızda olan şelalenin üst kısmı idi. Belki de milyonlarca yıldır suyun Kayaları eriterek açtığı kanal birden dikleşiyor ve basamaklardan iner gibi kıvrılarak aşağıya akıyordu su. Suyun döküldüğü yeri görmek için tekrar geldiğimiz yöne geri dönüyoruz. Çeşmeden yolu takip ediyoruz. Sağ tarafımızdaki ağaçların arasında hazine tutkunlarının açtığı umut çukurları mevcut. Sağ taraftan dereye doğru inmemiz gerekiyor. Yamaç çok dik ama mecburuz ineceğiz. Uygun bulduğumuz yerlerden devam ederek epeyce uğraşıdan sonra dereye iniyoruz. Şelale yukarıda kalmış biz aşağıya indiğimizi farkediyoruz. Taşlar yosunlarla kaplı ancak kaygan. Düşüp bir tarafımızı yaralamamak için uğraşıyoruz. Yeni gelen arkadaşlarımız ürküyor. Teker teker kayaları tırmanıp yukarıya doğru ilerliyoruz. Derenin doğası çok farklı. Her birimizi teker teker deredeki engelleri aşarak gelmek istediğimiz şelaleye ulaşıyoruz. Biraz önce üst kısmından baktığımız şelalenin akış yeri görenleri büyülüyor. Bu ara Ömer abinin yüzündeki tedirginlik had safhada. Zorlu yolun tedirginliği. Bir arkadaşımızın başına bir şey gelmesini hiçbirimiz istemeyiz. Ama doğanın güzellikleri saklı cennetlerine zorlu yollardan ulaşılıyor. Saklı cennetler görünür olduğunda başına gelenleri düşünmek bile istemiyoruz. Dipsiz gölün dibini arayanlar, güzelliklere ulaşmak için dozerle yol açanlar, Görüntüyü engelliyor diye ağaçları kesenler eksik değil etrafımızda ve memleketimizde. Böyle yerlerin el değmeden sadece ayak izimizle ulaşılması her zaman koruma açısından avantaj. Şelalenin yüksekliği nerede ise yirmi metreden fazla. Yağışların azalması ile su da baya azalmış ama tortul kayalardan oluşuyor. Tomrukdere Şelalesi adını koyuverdik. Suların bollaştığı aylarda daha bir alımlı olacağını hayal ettik Şelalenin. Uzun uzun inceledik. Bol bol fotoğraf çektik. Selfiler yaptık şelale ile. Şelalenin altında bir çınar ışığa ulaşabilmek için baya uzatmış boyunu. Yan duvarların aralarından metrelerce uzanan ağaç kökleri suya ulaşabilmek için baya çaba harcamış. Yazın çok serin olabileceği hakkında fikir alışverişinde bulunduk. Biraz aşağısında değişik eğrelti otları kendini gösteriyor biyoçeşitliliğin arasında. Canımız ayrılmak istemese de ayrılmak zorundayız. Bazılarımız geliş yolundan geri döneceğimizi görünce ürküyor doğal olarak. Binbir zahmetle çıkılan yolun inişi de zahmetli olacak tabi. Ancak inişte kendimizi kayalardan aşağıya salıyor hoplayıp zıplayarak iniyoruz. Dere içinden gitmeyi göze alamıyor bazı arkadaşlarımız. Onları indiğimiz patikadan yukarı çıkmalarına yardımcı oluyoruz. Biz bir grup dere içerisinde kökünden devrilmiş gürgen ağacının yosunlarla kaplanmış gövdesine sarılarak dere içine iniyoruz. Su az ama taşlar kaygan. Çok dikkatli olmak gerekiyor. Kayıp düşmemiz çömleğin kırılması ile sonuçlanabilir. Bu da istenmeyecek bir durum tabi. Sağlık için çıktığımız yoldan sağlıksız dönmek hiç iyi olmaz. Taştan taşa atlayarak ağaç köklerine, dallarına tutunarak ilerliyoruz. Dere içinde çınar ağaçları, yamaçlarda meşeler arasında gürgen ağaçları sevgi ile selamlıyor bizi. Biraz daha ilerleyince ışığa kavuşmak için başlarını iyice yükseklere çıkarmış dümdüz gövdeleri ile kızılağaçlar karşılıyor bizi. Bizde onları seviyor, okşuyor, birlikte fotoğraf çektiriyoruz. Önümüze böğürtlen ve gıcır dikenleri ile kaplı bir alan çıkıyor. İyice hesaplıyor, gıcır dikenlerinin ve böğürtlenlerin uzun gövdelerinin ayaklarımıza dolanmasına müseade etmeden ilerlemeye çalışıyoruz. Bazılarımızın sırt çantasına sarılan gıcır dikenlerini usulcacık bıraktırıyor yolumuza devam ediyoruz. İnsanoğlunun girdiği yerde yaptığı tahribat çat diye yüzümüze vuruyor doğa ana. Hoşoba köyüne içme suyunun bir kısmı buradaki kaynaktan alınmış. Kaynağın makinelerle açılması için toprağın oyulmasına tahammül edemeyen zemin kaymış maalesef. Su tahsisi yapılırken suyun % 20'sinin bulunduğu doğaya bırakılmasına karar verilirken uygulamada suyun tamamının borularla alınıp götürülmesine şahit oluyoruz. Bugün derede su olduğundan bir şey ifade etmeyen bu karar suların kuruması ile burada yaşayan yaban hayatının ilerleyen günlerde ne kadar zorda kalacağını düşünmek bile istemiyor, zaman zaman doğadan insanların kullanımına alınan suların tahsisi yapılırken verilen kararlara uyulup uyulmadığının kontrol edilmesi çok önemli olduğunu ortaya koyuyor bu durum. Hoşoba'nın Patlak kaynaklarını geride bırakıp karşıya geçiyoruz. Hoşoba Köyünün su aldığı diğer kaynağın ise tamamının borulara aktarıldığı bir damla bile suyun bırakılmadığını görüyor ve üzülüyoruz. İnsanlar için çok önemli olan suyun doğal hayat için de çok önemli olduğunu hiç unutmamak gerekiyor tabi. Baharın taze kokusunu soluyarak doğanın muhteşemliğini doyasıya içimizde yaşayarak bir Pazar yürüyüşümüzü de sonlandırıp başlangıçta bıraktığımız aracımıza ulaşıyoruz. Yol boyunca atalarımızın "Mart ayında yağmasın Nisan ayında dinmesin" dediği nisan yağışlarının başlaması bizi sevindirirken az yağması da düşündürüyor. Nisan yağışlarının ilki olan bugünkü bir yağıp bir duran yağmurların bol ve bereketli olmasını temenni ederek iyice ıslanamadığımız yürüyüş yolundan Biga'ya dönüyoruz. Sağlıklı insanların sağlıklarının devamı için sağlıklı yürüyüşler.


Konuk Yazarlar

Etkinlik Takvimi

İletişim Bilgileri

Biga Tanıtımı